28 Ekim 2010 Perşembe

Bir devrimciye...

Yine sabah olmadı diyerek uyandın sabaha...İçindeki çığlıkları kalabalıkların kaldırabileceğini bilseydin haykırmaya devam edecektin ama şimdi bu yüzden gitmen gerekiyordu...
Kavganı ve heybeni sırtlayıp her sabahtan farklı olarak bir yürüyüşe başladın..Yollar seni götürmek için hazır bekliyordu.Yürüyordun bitmemiş ve ahengi bozulmamış bir sessizlikte.Yürüyüp gittiğin yollarda mıydı ateş,yüreğinde mi seçemiyordun.Yaşamanın mı ölmenin mi daha iyi olduğuna karar vermenin bu kadar zor olduğunu düşünmemiştin ama işte o sınırdaydın..Kavgasını verdiğin halkları düşünüyordun,başkaldırmıştın,sonunun ne olacağını dünden biliyordun ama tedirgin değildin..Yalancı ayrılıklar seni yıldırmamıştı,varsın böyle geçsin diyordun nasılsa dönmeyecek miydin...
Şimdilik hoşçakal dedin,hepimize,tüm sevdiklerine,yedi kıta dört mevsime...Gece basmadan gitmeliydin,zulüm kapıdaydı çünkü..Seni hiçbir dilde anlamayanlar yaşamanı istemiyorlardı,fakat sen gün görmeden ölmeni isteyenlere inat yaşamak için gitmeliydin..Sürgün değildin zaten savaşçıydın..Gitmek savaşmanın bir kuralıydı..Dönmek için gitmek gerekirdi bazen..Milyonlar olup dönmek için...Halkların kardeşiliği için,geceyi tutmak,güneşi görmek için,çocuklara acı ninniler söyletmemek için gitmek gerekirdi..Ve şimdi sen turuncu gemiye yetişmek zorundaydın..Yoldaşlarına...kardeşlerine...
Yaşamak için ölmek sırası sendeydi,ve gittin...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder